Günün Sözü:

Silginiz kaleminizden önce bitiyorsa, yanlışınız çok demektir.

Roma Lejyonerleri ve Lejyonerlik


Tamamen merakım sonucu araştırdığım bir olay.Marifetlerini pek duyamadığım ama Astérix ve Oburix'în maceralarında sıkça adı geçen İtalyan askerlerinin ismi.Türkçe karşılığı tam olarak olmamasına rağmen çarkacı'da denilmektedir.Bu arada ben marifetini pek duymadım dedim ama nihayetinde büyük bir İmparatorluk kurulmasında herhalde yardımları dokunmuştur.

Aslında Lejyoner yerine daha çok Roma Lejyonerleri denilmesinin sebebi kuruldukları ilk günden itibaren Roma İmparatorluğu'nun en seçkin birlikleri olan bu birliklerin sadece Roma Şehri sınırlarından seçilmesiydir.Burada amaçlanan Roma'nın İmparatorluğun diğer şehirlerinden daha üstün olduğunu göstermeye çalışmaktır.Ancak özellikle İmprator Hadrianus döneminde önemini yitiren bu kural, İmparator Augustus döneminde ise tamamen kağıt üzerinde kalmıştır.Anadolu Lejyonerleri bu kuralın artık önemsenmediğinin en önemli kanıtıdır.

Maaşları

Gaius Marius'un M.Ö. 107 yılındaki ordu reformundan Domitian'ın tahta çıktığı M.S. 81 yılına kadar süre içerisinde sıradan bir lejyoner bir yıl için 225 Denarius alıyordu. Domitian bu miktarı 300 denarius'a çıkarmıştır. Bu artıştan, 2. yüzyıl boyunca süren görece istikrarlı enflasyon oranları nedeniyle, Septimius Severus tarafından üceretlerin 500 denarius'a çıkarılmasına kadar geçen sürede yeni bir maaş artışı yapılmadı. Ancak yine de askerler bu ödemenin tamamını nakit olarak almazlardı. Ücretlerinden beslenme ve donatımları için devlet tarafından belirli bir miktar kesinti yapılırdı ve bu yüzden net maaşları çok fazla değildi.

Ayrıca ilave olarak tüm lejyonerlere 25 yıllık görev sürelerinin sonunda toplu bir ödeme yapılırdı. Bu ödeme Augustus döneminde 3000 denarius ve/ya da verimli bir tarım arazisi şeklinde olurdu (tarım arazisi daha sık tercih edilirdi.). Caracalla zamanında praemia olarak adlandırılan bu emekli ikramiyesi 5000 denarius'a çıkarıldı.

Lejyon Rütbeleri 

Aşağıdaki liste Marian reformlarından (M.Ö. 104) Diocletianus'un askeri reformlarına (290 civarı) kadar olan süre içerisinde geliştirilmiş olan Lejyon subay sistemini tanımlar:

Kıdemli Subaylar 

  • Dux, tam olarak Lider: Geç İmparatorluk ya da dominatus dönemi unvanı olup bir eyalete ait iki ya da daha fazla sayıda askeri birliğe komuta eden bir generali tanımlar. Dux unvanı genellikle eyalet içerisinde konuşlandırılmış bir garnizonun baş komutanına atıfta bulunmakla birlikte, bir Konsül ya da İmparator'u da işaret edebilir.
  • Legatus legionis, Legatus: Tam bir lejyon komutanı. Legatuslar genellikle 3 ya da 4 yıllık bir süre için (bazı durumlarda daha uzun bir süre için) senatörler arasından imparator tarafından bu göreve atanırlar. Sadece bir lejyona sahip Roma Eyaletlerinde legatus aynı zamanda eyalet valisi olarak görev yaparken, birden fazla lejyona sahip eyaletlerde her lejyona kendi legatus'u tarafından komuta edilir ve eyalet valisi tüm legatuslara emretme yetkisine sahiptir.
  • Tribunus laticlavius, Geniş Kuşaklı Tribün: Adını senatoryal sınıftan erkeklerin giydiği geniş çizgili tunikten alan bu tribün, imparator ya da Senato tarafından atanırdı. Genellikle "Tribuni angusticlavi"lere oranla daha genç ve tecrübesiz olmaları nedeniyle legatus'un arkasında, lejyonun ikinci komutanı olarak görev yaparlardı. Yaşı ve deneyimsizliği nedeniyle savaş sırasında tam olarak ikinci komutan olarak hareket etmese de, legatus'un ölmesi durumunda lejyonun komutasını ele alabilirdi. Bu Tribünlük, isteğe bağlı olmakla birlikte, sık sık genç erkeklerin cursus honorum'a başlamak için ilk adım olarak kullandıkları bir görevdi.
  • Praefectus castrorum, Ordugâh Prefect'i: Ordugâh Prefect'i, lejyon komuta hiyerarşisinde üçüncü sırada bulunurdu. Genellikle Tribünlerden daha düşük bir toplumsal sınıfa ait primus pilus olarak görev yapmış ve lejyonda 25 yılı tamamlamış askerler arasından seçilirdi.
  • Tribuni angusticlavii, Dar Kuşaklı Tribün: Her lejyonda beş adet daha kıdemsiz tribün bulunurdu. Bunlar genellikle üst sınıftan gelen genç erkeklerdi ve tecrübeli olmaları gerekmezdi.

Centuriolar 

En kıdemli centuriolar birinci kohortta bulunan beş centuria'nın askerleriydi. Geri kalan kohortlarda ise, savaş hattında bulunan centurialarda bulunanlar en kıdemlileri olmak üzere altı centurianın emrinde altı kıdemli centurio bulunurdu. İkinciden onuncuya kadar olan kohortlarda kıdem centuria'ya göre değişiklik gösterirdi ancak bir kohort içerisinde aynı centuria'ya komuta eden iki adet centurio var ise asıl komuta kohortta bulunan daha kıdemli bir centurio tarafından üstlenilirdi.
Normal bir kohortun altı centuria'sı kıdem sırasına göre şöyle sıralanırdı:
  • İleri hastati (İleri mızrakçılar)
  • Geri hastati (Geri mızrakçılar)
  • İleri principes (İleri ana hat)
  • Geri principes (Geri ana hat)
  • İleri triarii (İleri üçüncü hat)
  • Geri triarii (Geri üçüncü hat)
Centurialar, unvanlarını lejyonların yanaşık olarak üç farklı sınıftan oluşan üç hat olarak kullanıldıkları eski dönemlerden alırlar. Bu hatlardan her biri en ileride ve en geride bulunan centurialar olmak üzere tekrar bölünürlerdi.
  • Primus pilus, tam olarak İlk sıra: Primus Pilus birinci kohortun birinci centuria'sına komuta ederdi ve tüm lejyonun en kıdemli centurio'su kabul edilirdi. İlk sıra olarak çağırılırdı çünkü birinci kohortun en ön sırasında bulunan centuria'ya komuta ederdi. (Diğer kohortlardan farklı olarak, birinci kohortun "ön mızrak" ve "arka mızrak" centuria'sı yerine sadece bir tane kargı centuria'sı vardı). Primus Pilus'un sonradan Praefectus Castrorum olma şansı vardı. Primus pilus emekli olunca alabileceği en büyük ödül equestrian sınıfa girebilmekti.Temel ücretin 60 katı maaş alırdı.
  • Primi ordines: "birinci [kohort] rütbelileri" birinci kohort'un beş centurio'su ve primus pilus'tan oluşurdu. Primus pilus hariç, her biri temel ücretin 30 katı maaş alırdı. Bu rütbedekiler primus pilus ve pilus prior hariç tüm diğer centuriolardan daha kıdemli olurlardı.
  • Pilus prior: "İleri mızrak" centurioları kohortların kıdemli centuriolarıydı. Lejyon savaş düzeni aldığında Pilus Prior'a tüm kohortun komutası verilirdi. Primus Pilus da aynı zamanda bir Pilus Prior'du ve lejyon içerisinde bulunan tüm centurioların en kıdemlisiydi. Bu pozisyonlara daha çok zaman içerisinde yükselmiş olan kıdemli askerler seçilirdi. Bu rütbe Primus Pilus'un bir alt rütbesiydi.
  • Diğer Centuriolar: Her bir lejyonda 59 ya da 60 centurio bulunurdu. Bu askerler profesyonel ordunun belkemiğiydi ve neredeyse tüm hayatları askerlikten ibaret olan kariyer askerleriydi. Genellikle zaman içerisinde bu rütbeye yükselirlerdi ancak bazı istisnai durumlarda İmparator ya da diğer üst düzey görevliler tarafından doğrudan da bu göreve atanabilirlerdi. Kohortlar birden ona, her bir kohortta yer alan centurialar ise birden altıya kadar sıralanmıştı ve sadece birinci kohortta beş centurio bulunurdu (lejyonda toplam 59 centurio ve bir primus pilus). Centurioların kıdemleri bulundukları centuria ile doğrudan ilişkiliydi çünkü birinci kohort'un birinci centuria'sı kıdemde en yüksek 10. kohort'un 6. centuria'sı ise en düşüktü. Ortalama bir centurio'nun günümüz ordularındaki karşılığı aşağı yukarı Yüzbaşı'ya eşdeğerdi. Temel ücretin 10 katı maaş alırlardı.

Alt Rütbeler

  • Optio: Her bir centurio için bir adet (59-60), centurio tarafından komutada ikinci olarak atanırlardı. Temel ücretin 2 katı maaş alırlardı.
  • Duplicarius: Temel ücretin 2 katı maaş alan bir subay.
  • Tesserarius: (Muhafız komutanı) Yine toplam 59 tane ya da her bir centuria için bir adet. Optio'ların astı gibi hareket ederlerdi. Temel ücretin bir buçuk katı maaş alırlardı.
  • Decurion:10 ile 30 Eques legionis'ten oluşan bir süvari birliğine komuta eden subay.
  • Decanus: Bir contubernium ya da sekiz askerden oluşan bir manganın komutanı.

Özel görev birlikleri 

  • Aquilifer: Lejyon içerisinde var olan tek kişilik bir görev. Aquilifer lejyonun bayrak ya da Aquila (kartal) taşıyıcısı olup çok önemli ve prestijli bir konuma sahipti. Aquila'nın kaybedilmesi büyük bir onursuzluk olarak kabul edilirdi. Bu nedenle Aquila'yı taşıyan lejyoner, lejyonun taktiklerinden çok iyi anlayan kıdemli askerlerden seçilirdi. Temel ücretin 2 katı maaş alırdı.
  • Signifer: Her centuria'da bir Signifer bulunurdu (59). Askerlerin ödeme ve tasarruflarından sorumluydu ve centurial signum olarak adlandırılan ve madalyonlarla süslenmiş tepesinde askerlerin ettiği sadakat yeminini sembolize eden el bulunan bir mızrak taşırdı. Bu her bir centurianın askerlerinin etrafından toplanacağı sancaktı. Temel ücretin 2 katı maaş alırdı.
  • Cornicen (borazancı): Signifer ile beraber çalışır ve centuriaya bağlı askerlerin dikkatinin centurial signum'a çekilmesini sağlar ve subayların emirlerinin iletilmesine yardımcı olurdu.
  • Imaginifer: İmparatorun bir portresini taşır ve böylece birliklere kime sadakât göstermeleri gerektiğini hatırlatırdı.
BlogmaBlogcuk hizmetidir.Kaynak göstermeden kopyalamayınız. 

Kodeks Kumanikus


Orijinal adı Codex Cumanicus.Türkiye Türkçe'sine Kıpçak Kitabı olarak geçmiş.Çoook eski bir kitap.Şu an eserin tek nüshası San Marko(St. Marcus) Kütüphanesi'nde saklanmakta.Toplam 162 sayfalık İtalyan-Alman karışımı bir yapıt.

İlk 110 sayfasına İtalyan Kodeksi deniliyor;sonraki 52 sayfaya ise Alman Kodeksi.İlk sayfasına yer alan tarih 11 Temmuz 1303.Kitabın son noktasıysa muhtemelen 1362 yılında konulmuş.Yine aynı yıl Petrarca adlı bir kitap koleksiyoncusu tarafından Venedik Cumhuriyeti'ne hediye edilmiş.Yıllarca Petrarca Kodeksi olarak anılan eserin ismindeki yanlışlığı G. Györffy adlı araştırmacı fark etmiştir.

Eserin İtalyanca Kodeks (İtalyan Kitabı) denen ilk 110 sayfalık bölümü Latin alfabesine göre dizilmiş 1560 sözcük içeren, Latince-Farsça-Kıpçakça sözlükle başlar. Ardından sözcüklerin anlamlarına göre öbeklere ayrıldığı 1220 sözcük içeren ikinci bir sözlük yer alır. Buradaki 2680 sözcükten 200'ünün Farsça ve Kıpçakça karşılıkları verilmemiştir.

Eserin Kıpçakça-Almanca sözlükle başlayan Almanca Codex (Alman Kitabı) denen ikinci bölümünde, Kıpçakça-Almanca ve Kıpçakça-Latince dizinler verilmiştir. Bu dizinlerde bazı sözcüklere örnek cümleler de mevcuttur. Ardından Kıpçakçaya çevrilmiş dualar, ilahiler, 47 Kıpçak bilmecesi ve Kıpçakça eklere ilişkin bazı dil bilgisi kuralları yer alır.Bu bölümde hıristiyan dinine ait ilahilerin yer alması dolayısıyla pek çok Türkolog bu eserin Alman Fransiskan mezhebine mensup misyonerler tarafından Kumanları (Kıpçak Türklerini) hıristiyanlaştırmak amacıyla düzenlenmiş bir eser olduğunu düşünmüştür. Bilhassa eserdeki dinî metinler üzerinde en çok çalışmış olan W. Bang bu tezi ortaya atmıştır.

Codex Cumanicus’un dil sahasına giren bölgeler arasında Volga (İdil) ırmağı boyları ile Karadeniz’in ve Kafkasların kuzeyinde yaşamakta olan Türk boyları yer alırken, Codex Cumanicus’un dili olan Kıpçak Türkçesinin yalnızca çeşitli Türk boylarının anladığı ortak bir değil, Karadeniz’in
kuzeyinde, Kırım’da ve Kafkaslar’ın kuzeyinde yaşamakta olan çeşitli kavim ve milletlerin de ortak anlaşma dili olduğu anlaşılmaktadır. 1404 yılında Kafkasya’da bulunan Avrupalı misyoner Johannes de Galonifontibus Kafkasya’da ve Karadeniz’in doğu kıyılarında yaşayan Yunan, Ermeni, Çerkes,
Got, Tat, Rus, Lezgi, Avar, Kazikumuk, Alan kabilelerinin hepsinin Türk-Tatar dilinde konuştuklarını yazmaktadır.

            17. yüzyılda Kafkasya’da bulunan Evliya Çelebi, seyahatnamesinin “Çerkes Vilayetleri” bölümünde, Çerkesler’in Türk-Tatar dilinde konuştuklarını belirtmektedir. Konuşmalara verilen örneklerden Çerkesler’in Kıpçak Türkçesini bildikleri anlaşılmaktadır. Değişik dillerde konuşan Kafkasya halkları arasında Kıpçak Türkçesinin ortak anlaşma dili olarak yaygın biçimde konuşulduğunun en mühim delili ise, 11 Mayıs 1918’de kurulan “Birleşik Kafkasya Cumhuriyeti”nin resmî dilinin Kumuk Türkçesi olarak kabul edilmesidir.

            Şimdiye kadar çeşitli Türkologlar tarafından Codex Cumanicus’taki dil malzemesi ile Kazan Tatarcası ve Karaimce’deki önemli benzerlikler üzerinde durulmuştur. Annemarie von Gabain Codex Cumanicus’un diliyle Kazan Tatarcası arasında önemli benzerlikler tespit etmiştir.

Daha ayrıntılı bilgi elde etmek için aşağıdaki sayfaları ziyaret ediniz.


Resmi daha büyük görmek için buraya tıklayınız.


BlogmaBlogcuk hizmetidir.Kaynak göstermeden kopyalamayınız.  

Günün Kelimesi:Endüljans

Tarih testi çözerken denk geldiğim bu kelimenin anlamı aslında bize gerici diyen ileri zihniyetli Batı Medeneyeti'nin harika uygulamalarından birisinin adıymış.Orijinal yazılışıda "indulgence" imiş.
Endüljans'ın kelime anlamına gelecek olursak;
Endüljans, Orta Çağ Avrupasında bir tür günah çıkarma ve ölümden sonra cennete gitmek için Papa'nın sattığı af belgesi.Kilisenin halktan para alarak cennetten toprak satmasıdır.Katolik Kilisesi Yeniçağ başlarında harcamalarının artması üzerine bir bildiri yayınladı.Bu bildiriye göre Hristiyanlar günahlarından arınabilmek için kiliselere bağışta bulunmalıydı.Bildiri Katolik Kilisesi'ne karşı kitlesel eylemlere neden oldu ve sonucunda Reform hareketleri başladı.Kutsal devlet ve kilisenin otoritesinin sorgulanması gündeme geldi.Bunlar temel olarak bir süre sonra halkın, kiliseye olan inancını yavaş yavaş yok etti ve bu da reform hareketlerine yol açtı.


BlogmaBlogcuk hizmetidir.Kaynak göstermeden kopyalamayınız.  

Günün Eleştirisi:Küçük Sırlar


Başlamadan önce fragmanlarından görüpte bir anlama veremediğim dizi.Sadece ilk bölümüne biraz baktım.Ama hiç beğenmedim.Dizide karakterler,hayatları hepsi bize yabancı.Türk toplumunun her kesimene...

Abartı ve tutarsızlık hat safhada.Türkiye'nin kültürel yapısı ve izleyicisiyle yakından uzaktan bir ilişkisi yok.Apayrı iki gezegendeyiz.Türkiye'nin neresinde öyle bir okul var merak içerisindeyim.Ahlaki olarak uğradığımız erezyonu en üst noktasına taşıyorlar.

Dizinin Türk toplumuna herhangi bir mesajı var mı merak ediyorum.Daha doğrusu ne gibi bir mesaj veriyorlar!?İçki için, uyuşturucu kullanın, dünya sizin etrafınızda dönüyor, sadece sevişin, ...  gibi mesajları olsa gerek.

Kaldı ki diziye iyi yorum yapan birine rastladığım söylenemez.Sizin için internetten dizi hakkında söylenen bazı yorumları derledim:

"Yemin ederim sırlar dünyası daha güzeldir bundan...."

"....yine de kafama yatamıyor, isterlerse aynısını yapsınlar, yatmıyor işte, neden, neden her yabancı diziyi yerliye çevirmek zorundayız? kendi edebiyatımızı dizi yapmamız yetmiyor mu? artık kimse yeni hikaye, yeni senaryo yazmıyor mu? ..."

"Çakma gossip girl. orjinalinin verdiği rahatsızlık yetmiyormuş gibi bir de çakması mı çekicez şimdi?..."

"Henüz başlamayan dizilere önyargılı yaklaşan biri değilimdir ama bu hakikaten berbat... yeter özentiliğiniz."




BlogmaBlogcuk hizmetidir.Kaynak göstermeden kopyalamayınız. 

İşsizler Cennete Gider Üzerine


Gün gece gittim, gördüm ve döndüm.

Güzel bir tiyatro.Topluma sorun olandan da, sıkıntı verenden de bahsetmiş.Her ne kadar gitmeden önce pek çok kişi birazda oyunun ismine bakarak bol kahkahalı bir şeyler beklesede, daha çok insanları düşündürmeye çabalamış.Güldürmüyorda değil tabi.Kahkaha attırmıyor :).

Ergenekona'da dokunmuş,11818'e de yani öyle bir oyun anlıyacağınız.Sayın başların hepsini öpmüş tek tek :).Ufak tefek marjinallikleride olsa -benim açımdan- güzel bir tiyatro;ama gereksiz küfür çok.Lakin küfürlerin dahi altından girilip üstünden çıkılmış.

Yaz gecesi yapacak bir işi olmayanlar için gayet yerinde bir tercihmiş.Dayımı tebrik ettim.İyi iş çıkardı.Bu gecede Dikili'de aynı oyun sergilenecek.İzlemek isteyenler için ideal bir tercih.

Künyesi

Adı:İşsizler Cennete Gider

Yazan-Yöneten:Ferhan Şensoy

Oyuncular:Ferhan Şensoy, Serap Günaydın, Ali Çatalbaş, Elif Durdu

Bu arada sakın 4 karakter var sanmayın.Sanırım 20 kişi kadarlar :) 


BlogmaBlogcuk hizmetidir.Kaynak göstermeden kopyalamayınız.  

Ferhan Şensoy-İşsizler Cennete Gider-

Bu gece nasıl geçer diye düşünüp duruyordum ki;dayım imdadıma yetişti :)

Ferhan Şensoy'un "İşsizler Cennete Gider" adlı tiyatro oyununu izlemeye gidiyoruz.

Dönüşte izlenimlerimi bloga ekleyeceğim.

Dönebilirsem tabi :)


İşsizler Cennete Gider hakkındaki izlenimlerimi buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.

Günün Şarkısı:Ayrılık


Aslında az önceye kadar pekte neşeli bir günüm vardı.Her şey yolunda gidiyordu.Ama az önce twitter'de dolanırken "mayonezseverim" diye birine denk geldim.Tweetleri ilginçti.Okuyabildiğim yere kadar okudum.Sonra şöyle bir tweetle karşılaştım:

Bu şarkı, ağzımıza sıçıyor gençler. http://alkislarlayasiyorum.com/icerik/1867/

Bende gayri ihtiyarı olarak tıkladım.Hatırlamıştım şarkıyı.Benim gibi insanlar için bu tip şarkılar pek dinlenilecek şarkılar değildir.Çünkü ben birine bağlanmamki ayrılık acısı çekeyim.Ama açıkçası şarkı çok tonajlı geldi.Gerçekten bende dağıldım."Darma duman oldum" dedikleri cinsten...
Sonra bir başkasından dinledim.Derken bir başkası daha.Her dinlediğim bir öncekinden daha güzeldi.Her dinleyişimde biraz daha büyüsüne kapılıyordum.Ağırlığının altında kalıyordum...

Fikrimden geceler yatabilmirem
Bu fikri başımdan atabilmirem
Neyleyim ki sene çatabilmirem

Ayrılık, ayrılık aman ayrılık
Herbir dertten olar yaman ayrılık

Uzundur hicrimden gara geceler
Bilmirem men gidim hara geceler
Vuruptur gelbime yara geceler

Ayrılık, ayrılık aman ayrılık
Herbir dertten olar yaman ayrılık

Ben dinledikçe neşem kaçtı.Akşamında yaklaşmasıyla kasvet arttı.Kalbimde ayrılığı hisseder oldum.Ne kötü his!..

Kroisos Zengin Olmuş Kazığını Biz Yiyoruz(Karunun Hazineleri)


Nereden çıktı bu mesele diye soracak olursanız malesef lise son sınıf öğrencisi oldum ziyadesiyle de zaman zaman ders çalışırım :D.İşte yine bugün öyle bir anımda Tarih çalışırken çeşitli isimler dikkatimi çekti.Onlardan birisi de Karunun Hazinesi olarak bilinen Lidya Kralı Kroisos'a ait olan hazinelerdir.

Herkesin kulaktan dolma bir bilgisi vardır hazineler hakkında.Bunun yanın " Karun gibi" deyiminin de kaynağıdır.Yani öte taraftan sonsuzluğu ya da eşsizliği de simgeler Karunun Hazinesi...

İşte bu merak üzerine yola çıkarak ayrıntılı bir araştırma yaptım ve aslında bu zenginliğin bizim sadece kazık yediğimiz bir zenginlik olduğunu fark ettim.Yani buraya uygun deyimi bulamadım;ama siz bulursanız yorumlara belirtin.

Sadede gelecek olursak 1960'lı yıllarda fark edilmiş meşhur hazineler;ama ilginçtir ki birisi bile devlet tarafından çıkarılmamış.Tamamı soyulmuş.1965-1966-1968 yıllarında üç defa farklı kişilerce soyulan Hazine toplamın da 265.000 Lira'ya satılmış.Buda o dönem bu işin piyasasının ne kadar bozuk olduğunu gösteriyor.Çünkü şu an tamamı elimizde olan Hazine paha biçilemeyen eserleriyle birlikte 35 573 parça yani tanesi 8 liradan alıcı bulmuş :)Sanırım birinci sınıf çocuğu bile şu an zararın farkındadır.

Neyse hikayemiz bununlada sınırlı kalmıyor.Hazinelerin tamamı Özgen Acar adlı zâtı muhterem tarafınan New York Metropolitan Müzesi'nde fark ediliyor.Fark edildiği gibi de Kültür Bakanlığı'na haber veriliyor.Esas kazıkta bize burada gidiyor.ABD'ye açılan dava 6 yıl süreyor ve 1993'ye hazinemize kavuşuyoruz.Ama tam 40.000.000 $ maloluyor.Getiriliyor ve 1996'dan beri Uşak Arkeoloji Müzesi'ne konuyor.

Bu anda çoğu kişi neredeyse 15 yıl olmuş müze gelirlerinden en azından masrafımızın büyük bir kısmı çıkmıştır desede yanılıyor.Neden mi!?Çünkü ziyaret eden ne yerli ne de yabancı bir turist var.Son beş yılda sadece 769 kişi ziyaret etmiş.Önceside muhtemeln çok parlak değildir.Üstelik Hazine'nin sadece %10'u sergileniyor ve tamamı üst üste istiflenmiş şekilde.Yani bir çekiciliğide yok.

Sanırım şimdi beni daha iyi anlamışsınızdır.Bana soracak olursanız Uşak Arkeoloji Müzesi'nin 15 yılda kullandığı elektrik,su,telefon,internet ve diğer giderleri hazinenin bize getirdiklerinden bile fazladırda.Artık buna inanmak istemiyorum.

İşte sonuç ortada "elin gavuru" dediğiniz adamlar üç parça eşyayı yan yana koyuyor yıllık 5.000.000 € kazanıyorlar.Biz 36000 parçalık servetten üç kuruş kazanamıyoruz.Canım ülkem manzaralarından birisi daha.İyi ki varsınız sayın başlar!!!

Hee bu arada unutmadan bir küçük not düşeyim.Müzeden hala parçalar çalınıyor binlerce liralık operasyonlar yapılıyor ve geri getiriliyor.Bir kısmı hariç tabi.Bu yüzden sayın başlar çoook büyük tebrikleride hakediyorlar!!!


BlogmaBlogcuk hizmetidir.Kaynak göstermeden kopyalamayınız. 

Blogma Blogcuk'un İçeriği Üzerine

Şu an sanırım Blogta yalnızım :) Tabi daha ilk günüm hatta saat olarak bakarsak 10 saat falan oldu.Ama Blogumun ne tür bir içeriğe sahip olacağı konusunda şimdiden yazı yazarak ileride bu ne ya demenin önüne geçmeyi planlıyorum.İlk başta bir konu üzerine yoğunlaşmayı ve sadece o konu üzerinde fikirlerimi sizinle paylaşmayı hedeflemiştim.Lakin daha sonra gördüm ki ben bir konu üzerine yoğunlaştığımda başarı oranım düşüyor.Bu yüzden o an rüzgar nasıl eserse öyle uçmaya yani yazmaya karar verdim.

Biraz özgürleşmek istedim sanırım.Çünkü bir konu üzerine yoğunlaştığım diğer web sitelerim nedense öylece duruyor.Ama ben aktif bir site hedefliyorum.Bunun içinde sizinle her türlü konudan bahsedeceğiz.Bunu şimdiden söylememin sebebini yukarıda söyledim ama yine şaşırmayın diye söylüyorum.Çünkü rüzgar birden ters dönerse konularda ters döner.Yani arka arkaya gelen haberler birbiriyle çook zıt olabilir.Bilginize :)

Yazın Eski Dizileri İzlemek


Bu eskiden bende yoktu.Gerçi şimdi de pek olduğu söylenemez;ama kriz halinde geldiği söylenebilir.Nereden ve nasıl olduğunu bende bilmiyorum.Eskiden bir bölüm ya da bir sezon izlediğim bir diziyi bu aralar 2 günle 7 gün arası sürede tüm bölümlerini izlemeye başladım.

Örneğin Chuck şu sıralar 3 . sezon finalini yaptı 4. sezon Eylül'de yayına girecek.Bense Chuck'ın en son 12. bölümünü izlemiştim.Tatilde ise 54 bölümünün tamamını 3 günde izledim.4. gün ise nasıl büyük bir boşluğa düştüğümü anlatamam.Çünkü üç gün oyunca sürekli aynı karakterleri görmekten, sanki hergün gördüğüm insanlar halini almışlardı.Neyseki paçayı çabuk kurtardık :)

Ardından popüler eski yeni filmleri izlemeye başladım.Bir hafta boyunca ikişer defa Harry Potter serisini izledim.Avatar,Vavien,Eyvah Eyvah,... diye uzayıp gidiyor bu liste.

Şu sıralarda ise Lise Defteri'ne başladım.Hadi hayırlısı demekten başka çaremiz yok.TV ile alakası olmayan ben şimdi pc'yi neredeyse dizi izlemek için izler hale gelmişim.Allah sonumuzu hayır etsin :) :) :)


BlogmaBlogcuk hizmetidir.Kaynak göstermeden kopyalamayınız.  

Günün Öğüdü

Hak yolunda ilerlemek yürek işidir,akıl işi değil.Kılavuzun daima yüreğin olsun,omzunun üstündeki kafan değil.Nefsini bilenlerden ol, silenlerden değil...
Hz. Mevlana Celaleddin Rumî
 
 

Arabeski Sevmiyorum Ama Fazıl Say'ı Daha Fazla!!!

Arabesk müzik ezgisiyle sözüyle benimde çok hoşuma giden bir tarz değil.Ama toplumumuzun bir kesimi tarafından ki göz ardı edilemeyecek kadar büyük bir kesimi tarafından sevilerek dinleniyor.Kendini deha! sanan pek kıymet değer şahsiyetlerse kendilerinde bizim insanımıza hakaret edecek bir yüz buluyor.Ve kolaylıkla "yavşak" diyerek kestirip atıyor.Üstelik özrü kabahatinden de büyük...

Hoş özür dilediğide söylenemez;ama en azından tepkileri azaltmaya çalışırken yaptığı yorumlar olayı resmen "sıçtım bide sıvayayım dedim" mantığına dönüştürüyor.Kendilerini "sözde aydın" olarak görenler ne kadar aydınlık olduklarını açıkça ortaya koyuyorlar.İşte size ne kadar aydınlık olduklarını gösteren bir kaç örnek:

"Türk halkının arabesk yavşaklığından nefret ediyorum"
"ve dinleyenlere yavşak diyen o ağzı eşşek s.ksin."
"Ve sen bunu bu gezegende her yıl 120 konser veren-Salzburg'u açan adama mı diyorsun?Müzik gönül işidir diye. Haddini bil!"

Üstelik kendisiyle hemen hemen her an alttan alarak konuşmaya çalışan sayın Cüneyt Özdemir'de hoşuna gitmeyen şeyler söyleyince bakın 1 saat içinde ne oluyor:

"size cücü denilmesine ve bunun bir kapışma olarak adlandırılmasına şiddetle karşıyım. Cüneyt Özdemir aydın bir insandır."

ve daha bir saat geçmemişti ki...

"Demin ettiğim bir lafı geri çekiyorum; Cüneyt Özdemir aydın filan değildir."

Sanırım bize pek bir diyecek bırakmıyor.her şey apaçık ortada taktirse Türk Milletinin...


BlogmaBlogcuk hizmetidir.Kaynak göstermeden kopyalamayınız.  

Fazıl Say vs Cüneyt Özdemir


Gündemi takip edenler bilir müzik duayeni! Fazıl Say "Arabesk Yavşaklığı" diye bir laf attı ortaya.Bir süreden beride twitter'de ki profilinden ardı ardına attığı tweetlerle kendini kanıtlama çabasında tabi düşmanlarına da oradan cevap yazıyor :). Ama dün akşam ilginç bir şey oldu.Takipçisi olduğum Cüneyt Özdemir ve Fazl Say bu konu üzerinde bir süredir zaten konuşuyorlardı. Lakin dün akşam Cüneyt Özdemir'in twitter'de;
"Başıma birşey gelmeyecekse bu akşam Sibel Can'ın programındaki has arabeskçi Müslüm Baba'yı ve Şevval Sam'ı izlemeyi düşünüyorum,çaktırmayın" 
yazmasıyla bir anda ortam gerildi.Tabi bu gerginlikte bir şeyi gördük Fazıl Say'ın gerçek yüzünü.Onun dehasını! gördük.

İşte twitter'da ki karşılıklı replylerin özeti:

Cüneyt Özdemir:Başıma birşey gelmeyecekse bu akşam Sibel Can'ın programındaki has arabeskçi Müslüm Baba'yı ve Şevval Sam'ı izlemeyi düşünüyorum,çaktırmayın.
Fazıl Say:başına bir şey başkaldırdığında gelir merak etme)) İyi insan .
C.Ö:Şeytan diyor git Sibel Can'ın konserinde 'Arabeskçiler Yavşak Değildir' diye pankart aç. Hala başıma bir şey gelmez mi diyorsun!
C.Ö:ya da o pankartı sizin konserlerinizden birinde mi açmalı? Hangi kitle daha anlayışsız karar veremedim bakın.. Ya da hoşgörülü..!
F.S:Senin göremediğin şu sanırım ; Bir kapıyı açmak ve tartışma başlatabilmek için tek çözüm kapıyı kırmak idi
F.S:Ama , herkes herşeyi çok iyi biliyor. şu "yavşaklık" sözü sizin tartışmanızın devamı değil. Sizin tartışmanız, kültüryozluğu
C.Ö:kırılan bir kapıyı sonra onarmak kolaydır da kırılan bir kalbi onaramamak üzücüdür. Sizi bilmem en azından ben öyle düşünürüm
F.S:Populer bir basın mensubunun amacı da,araştırmak olmalı. Büyük müzisyenlere sorun bana güvenmediyseniz...
F.S:size cücü denilmesine ve bunun bir kapışma olarak adlandırılmasına şiddetle karşıyım. Cüneyt Özdemir aydın bir insandır.
C.Ö:Ben sizin düşüncelerinize saygı duyuyorum ilk günden beri bunu kamuoyu önünde ifade de ediyorum başka birine sormaya gerek yok....
C.Ö:....Bu yüzden arabesk müzik icra edenleri yavşak olarak tanımlamak haksızlık bu sanatçılar toplum döngüsünü yansıtan bir ayna sadece
C.Ö:Sonuçta sayın Say aman dikkat edin binayı yıkmaya giderken (ki bence de yıkılmalı) umarım yanlış kapıları ve kalpleri yıkmazsınız
F.S:Benim Atatürk kültür devriminden anladığımsa şudur;"Asla özünden kopmayacaksın, ama dünya yarışında öncü olacaksın
F.S:Kalpleri kırmak bu derece büyük sorun olsaydı tarihte ne Beethoven kalırdı ne Picasso ne Nazım Cüneyt
C.Ö:şu an show tv'de Sibel Can'ı açın neye itiraz ediyorsunuz somut şarkılar üzerinden anlatın, gerçekten anlamaya çabalıyorum sizi
F.S:biz size-Türk Sanat Müziği Halk Müziği Caz ve Klasikden hakikaten iyi müzisyenler yoplanalım anlatalım)Evde medyaya düşmeden her şeye izin var niye olmasın??=)))
C.Ö:Belki müzik dediğimiz şey notalardan fazlasıdır, kulaklarımız kadar aklımızı gönlümüzü de açıp içine almamız gerekir...
F.S:Arabesk müziği batıdaki meslektaşlarıma dinlettim.1-2 dakika tahammül edebiliyorlar. Bu niye sizce? Siz önce kulakla mı acep?  
F.S:ve dinleyenlere yavşak diyen o ağzı eşşek s..k.sin.
F.S:Klasik müzikten caz'dan ve halk müziğinden iyi anlamayan bir kulak bu lafları eder.Biraz müziği ciddiye alın. O da sizi alır
F.S:Ve sen bunu bu gezegende her yıl 120 konser veren-Salzburg'u açan adama mı diyorsun?Müzik gönül işidir diye. Haddini bil!
C.Ö:Ne kadar da hoyratsınız sayın SAY!
F.S:Demin ettiğim bir lafı geri çekiyorum; Cüneyt Özdemir aydın filan değildir.VE Israrla tekrar ediyorum; Herkes ne istiyorsa dinlesin
F.S:Hepsi doğru; Hoyratım tahammülsüzüm ve gaddarım. İlkelliğe ve sahtekarlığa karşı!
C.Ö:Şimdi bir ilki daha hep beraber yaşayacağız arkadaşlar. Müziğini her ne kadar sevsek de, dehasına eserlerine hala saygı duysak da hatta... 
C.Ö:Kendisini haberi olmadan farklı ortamlarda ve kamuoyu önünde ulu orta savunsak bile bu gezegende her yıl 120 konser veren Salzburg fatihini
C.Ö:Kendisini dev aynasında gördüğü için.. Tartışma üslubunu bilmediği için.. Tahammülsüz olduğu için.. hoyrat ve gaddar bir insan olduğu için..
C.Ö:Bir gelenek olarak yalnızca buradan değil hayatımızdan da şutluyoruz BLOCK FAZIL SAY. Hadi yallah şimdi.. Ben sana deha olamazsın demedim...     BlogmaBlogcuk hizmetidir.Kaynak göstermeden kopyalamayınız.   

Blogma Blogcuk Yayın Hayatına Başladı :)

Aslında neredeyse aklıma gelen her konuda şimdiye kadar profesyonel amatör siteler açmıştım; ama hiç blog açmayı düşünmüyordum.Garip geliyordu bana.Gelin görün ki birgün kendi bloğuma sahip olmaya kara verdim.Verdiğim anda yani şu anda da hemen açtım.İsim konusunda da hiç sıkıntı çekmedim.Güzel mi oldu kolay mı oldu o konuda da emin değilim.Sanırım her şeyi olduğu gibi bunu da zaman gösterecek...